
17...18...19...20 önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe.
Hangi çocuk bilmez ki saklambacı? Hangi çocuk bir kez bile sobelenmemiştir? Hangi çocuk bir kez ebe olmadan büyümüştür? Ebe olmayan, sobelenmeyen çocuk hiç çocuk olamamıştır belki de...
Adada saklanan çocukluğun, bir metruk evin bahçesinde ya da Mualla Teyze’nin merdiveninin altında bir yerlerde hep saklı kalır, her geçişinde o sokaktan çocukluğunu görürsün, sakladığın yerde durur en masum gülüşüyle çocukluğun, sen zamana direnemez büyürsün.
Büyük şehirlerde sakladığın çocukluğunu kaybedersin, çocukluğunu sakladığın yerin üzerinden belki bir yol geçmiştir, belki de bir site kondurulmuştur iki bloklu.
Kayıp olur büyük şehirlerde çocukluğun, adadaysa sakladığın yerde durur.
Güzeldir adada çocuk olmak, büyüsen de hep adanın küçük çocuğu kalırsın. Güvenirsin komşuna, annen evde değilse gidip sıcak bir çorba içebilecek kadar yakınsındır Yuana Teyze’ne.
Adada güvendeydik…
Sokaklar korurdu bizi, şimdiki gibi korkmazdık sokakların ıssızlığından. Hatta ara sokaklarda saklanırdık annelerimizden, eve girmemek için. Oğlan çocukları ara sokaklarda dizerlerdi misketlerini asfalta, ara sokaklarda buluşurduk çocukluk rüyalarımızla, dedim ya korkmazdık sokaklardan. Kaldırımlar sıcaktı, üşütmezdik. Çekirdeğimizi yer yerlere atardık, ama hiç kirlenmezdi sokağımız. O zamanlar daha çok mu karınca vardı alır götürürdü yuvasına, daha çok mu serçe vardı yuva yapardı kabuklarıyla.
Sokağımızın bahçeli evlerinde uzun süren yemekler yenirdi, yemek sonrası çaylar demlenirdi. Bahçeli evlerde beklerdik Adile Teyze’yi, “Uykudan Önce”yi, ismimizi söyleyecek mi diye pür dikkat dinlerdik. Herkes sadece KOMŞUYDU; komşu olmak güzeldi. Yoktu din, dil, ırk kelimeleri sözlüklerimizde, yoktu başörtülü başörtüsüz farkı, herkes sadece KOMŞUYDU…
Yaz biter, komşulardan bazıları göçerdi kışlık evlerine. Birkaç zaman hüzünlenir, kapanmış kepenklere bakar dururduk. Yağmurlu günler başlardı önce, sokaklarımız mis kokardı. Saçaklardan sular akar, kediler yeni dizilmiş odunların aralarında kendilerine yuva yapardı. Odun kokardı sokaklar. Mis gibi toprak, mis gibi yosun kokardı. Sonra kış kar dökerdi başımızdan. Bembeyaz bir örtü kaplardı yollarımızı. Kardan adamlarımız sabaha gitmiş olurdu, biz yenisini yapardık. Yaz – kış ada sokakları hep sıcaktı, çünkü içimiz sıcaktı.
Şimdi de ada sokakları çok farklı değil belki… Hala çocuklar sokakların aboneleri. Hala daha çok özgürler “şehir” çocuklarından.
Benim telaşım gelecekten… Benim korkum kaybetmekten sakladığım çocukluğumu yeni binaların arasında. Benim meramım “koruyalım” çocukluğumuzun bahçesi sokaklarımızı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder