24 Şubat 2009 Salı

KaosKargaşa:Veda


Beni o şarkının kıyısında unut
Bir süre yalnız kalıp

kendime denizyıldızının gözüyle

bakacağım

Ama sen
Gökyüzünden elini sakın çekme
Benden de…


Buralar cennet değil, söylemiştim sana

cennet bir masal kasabası
Yanılıyorsun sevgilim

O melek ben değilim
Sadece kanatlarımız ikiz

Korkma
Şeytanımı da sev
Onu da lunaparka götür
O da âşık sana.
O da melek.

(İçimdeki kuşlar kalbimi gagalıyor.
Beyaz saçlı adam denizi içiyor.
“Adamın sesi sudan mavi.”
“Adamın elleri telli. “
O adamın sesi içime işliyor.)

Şişedeki boncuklu çiçek bize hasret.
Kehribar taşlı kelebek göğsümden taşıyor.
İçimden taşar gibi bir kuyu dolusu özlem.

Unutulmak kötü bir leke gibi

yıkansa da çıkmıyor.
Unutma beni.
Ben de en çok sana:

unutma

11 Şubat 2009 Çarşamba











Yağmursuz Nisan kadar az
Yağmurlu insan kadar sağanak

-sa
Ruhun

-m
Bana sadece ilk sayfası yeter
İlk sayfadan bir rüya anlat bana
Uyusam ben

-de

o rüyanın kenarında
Sonra apar topar yürüsek gitsek
Adalara doğru
Sudan geçsek
Ama aşktan geçemesek
Yalnızlık temizlese
İçimizdeki kırıntıları

Ceviz yesek
Ellerimiz lekelense
Silmesek
Meyve bahçelerine dadanmış küçük çocuklar
-gibi

haylaz
Limanda tutsak bir martı
-kadar

asil
bir şeyler yapsak
Suç ortağı olsak
Sarı çizmeli bir balıkçının
O balıkla mavi suda buluşsak

Biraz
Oynaşsak…

10 Şubat 2009 Salı

Bütün Peugeotlar Beyaz'a çalar


Güneşin altında biriktirilmiş çocukluklar, gün gelir kelebeklere yuva olur.
Zamanın keskin kılıcı ile ayrılır çocukluğundan şair
El sallarken çocukluğuna, radyodan bilmem hangi FM'den bir şarkı yükselir,
Boşlukta kaybolur sonra...

Mektuplar bırakılır bulutların altına, güneş gider kuşlar mektupları toplar.
Her kuşun ağzında bir başka pul tadı
Her kuşun postacısı ayrı,
Çocukluklara tapar kuşlar,
en çok çocuk anılarına uçarlar ıslak pullu kanatlarıyla.

Beyaz bir Peugeot geçer rüyalardan yerli yersiz,
Egzozuna boğulur ağlayan çocuklar,
Cennete 10 adım kala rüzgâr eser ürperterek.
Karar verilmelidir, hep olduğu gibi karar hemen verilmelidir.
Kılıç yarası kanamaya başlamadan,
Güneşin altına bir çocuk anısı daha yetiştirilmelidir.

Çocuk anıları güneşin altında saklanmalıdır.
Sıcak sevgi düşleri onları korusun diye, kum fırtınasından...
Unutma, Beyaz Peugeot Güneşe gider her sabah,
Bileti arka cebine koymamış mıydı annen, üzerine ince bir şeyler giy dememiş miydi? Beyaz Peugeot’nun güneşe gideceğini bilir her anne,
Arkasından bakar ama ağlamaz, korkmaz.
Korkmasın diye "Güneşin altında radyo dinleyen çocuk"...

Karanlık bir sisin ortasında kaybolmuş ruhlar,
Kaybolmanın verdiği dengesizlilikle sarhoş ruhlar, beyaz Peugeot’un arkasından koşarlar, değerleri için, kavgaları için kendileri için, gelecek için...
Herkesin kuralları farklıdır..herkes farklıdır...
Her çocuğun bir arabası kırık, her kadının bir düşü...

Durma sen 16 yaşındaki çocuk, yol sana kuşlardan armağan...
Şimdi ne Peugeot’u düşün ne beyazı,
Yol senin,
Daya başını cama, göreceklerinden korkma,
Onlar senin cama yazdıkların hatırla, bir kış akşamında...

Suyun Ayak İzleri


İki çalgıcı ve ben…
İki hayalet çalgıcı ve ben…
Çıplak kalmıştım, susuz kalmış pencere önü çiçeği gibi, kurumuş tenime "suyun ayak sesleri” ni okuyordum… Sisliydim, ses-sizken ve sen-sizken bile üstelik…
Yalnızken ve yalınayakken de hatta… Sisliydim, sis çökmüşken bensizliğime, diz çökmüşken, en çok bildiğim duayı okurken, mavi fayans kaplı kıbleme dönükken…

SİSliydim- Yalnızdım, en çok yalnızken çıplak olmanın inanılmaz tahrik edici tadını alıyordum,
Yalnızdım, yalnız akşamlardan birinde daha… Sisliyalnız ve en çok da korkaktım:
bedenimden çıkan canavarın karşısında, mağlup ve korkaktım…
Sonra, kalktım…Elimi yüzümü yıkadım…
Bir kaset koydum, bir kadın türkü söylerken içli ve yağmurlu
ben“Suyun Ayak Sesleri”ni dinledim

şile-bezi


Güneş sızıyor
perdesinden
Ten-penceremin
Güneş geçiyor içimden
Dokunulmuşluğum
avutulmuşluğum
unutulmuşluğum
sevilmişliğim
De
Geçiyor
İçimden
İnce
Bir elbiseden
geçer gibi
Kollarım
Kumaşı-ım:
Şile bezi

sessizlik lütfen


Sessizliğimi tut, çok uzağa gitmesin...

yüz y-üzüm...



Karşılığı yok yüzümün
ve yüzüm yok aynı denizde yüzmeye.

Yüzüm karşılıksız,
karşı kıyısız.

Deniz /dahi yok yüzleşmek için
yüzmeden kayalıklara.

Yüz deniz var yüzümde,
hepsi dalgasız .
Yüzümde densiz deniz
yüzüm de deniz
siz
de
bile
balıksı(nı)z.

lim-an-lam


Umurumda olmasaydı keşke hiçbir şey…
Hiçbir şey umurumda olmasaydı keşke…
Keşke hiçbir şey umurumda olmasaydı...

Kelimelerin yerlerini değiştirmesi
kadar kolay olsaydı
ve aynı anlama varsaydı hayat
keşke…

Ve varsaydı hayat bir anlama;
fırtınalı sulardan sonra bir limana varması
gibi çift yelkenli beyaz bir geminin…

Gemi beyaz olmasa da olur, deniz fırtınalı olmasa da olur;
liman sakin olmazsa, tüm gemiler okyanusta kaybolur…

üzüm


Trenden sarkan üzüm,
dikkat et düş/ersin…

Şarap tene dökülse
kırmızı pelerinliye kızarsın
Çocuğun rüyasında ki yalancı
pinokyo’ya
özenir
Ağaçlara küsersin

Provası yapılmamış
bisiklet ile
Maziyi gezersin
Bilsen yıldızların yerlerini
Utanmadan yatıya kalırsın

Trenden sarkan üzüm,
senden olsa olsa ancak şarap olur....

-ım


Elimi eteğimi çekmiş gibiyim günlerden, sıkıntım metalik.
Korkma ruhum hep ve hala bana ait.
Günlerden Cuma ve ruhum sanki trene binmişte gitmiş çoktan.
Dağları geçmiş, raylarında yanık kokusu.
Ucunda görülmesi gereken ışığın söndüğü tünellerden geçerken,
bavulumda bir dolu hayal kırıklığı.
Ah şimdi ağlayacağım…!
Arabesk bir şarkıyım ben sanırım.
Her bir bölümü gözlerimi yaşartıyor.
Acıklı bir şey sanırım benim sevdiğim.
Sonunda ayrılık olan.
Kötü adamların kazandığı.
İyilerin ağladığı.
Hızlanırken tren düzlüklerde, camdaki yansımama bakıyorum.
Hüzün görüyorum yüzümde.
Görmemezlikten geliyorum. Kafamı çeviriyorum.
Yüzüm hala camda. Arka fonda manzara. Camda suretim.
Cuma işte. İşte cuma. Tren işte. Gidiyor.
Ben işte: tuhaf bir yaratık.!
Mektup işte. Pulsuz.
Biraz da utangaç:-ım

İLD


Sevgili İsmi Lazım Değil; bu mektubu sana yazmıyorum, ben hiçbir mektubu sana yazmıyorum, sen üzerine alınıyorsan bunun suçlusu ben değilim. Sen her şeyi üzerine almayı seversin zaten. Sen sanırsın ki tanrı sana vekâlet vermiş. Oysa hala tanrının varlığını kimse ispat etmedi. Ben o yüzden inanıyorum da demiyorum, inanmıyorum da demiyorum. Ortalarda dolanıyorum. Gece yarısı başlayan ezan seslerinden korkmam da bu sebepten işte. Varsa ve bana bakıyorsa. Önlemimi alıyorum işte. En çok ben uyurken ya da gözlerim kapalıyken birilerinin gözünü dikip bana bakmasına dayanamıyorum. Bakma bana İLD dikip gözlerini. Korkuyorum bazen bakışlarından. Aynada gördüm geçen akşam. Bakıyordun dikmiş gözlerini bana. Aynadaki sendin di mi? Ben miydim? Saçmalama, kendimi tanımadığımı mı söylüyorsun sen bana. Ben değildim o aynadaki. Ben olsaydım, kendime bakmazdım öyle dik dik. Ben kendimi severim.
Biliyor musun aslında sen hiç yoksun sevgili İLD, varmışsın gibi davranmayı kes, sen aslında hiç yoktun, hiç olmadın, doğmadın sen hiç, bir kadının rahminde hiç parmağını emmedin, vıcık vıcık kan ve sıvılarla beraber hiçbir kadının vajinasından dışarı çıkmadın. –mışım gibi yapmayı kes, sen bir –mış bile olmadın hiç. Olsa olsa bir İsmi Lazım Değilsin ancak. Şunemli Avişak olduğunu da duymuşluğum var, kral davut’un yatağını ısıtmak için seçilmişsin, güzelmişsin… Kral Davut’un yatağını ısıtır sonra kendi soğuk yatağına dönermişsin, kral sana hiç dokunmamış. Dokunulamayacak kadar güzel miydin, yoksa kral Davut bir aptal mıydı? İLD sana yazıyorum sanıp da gülümsemeyi bırak. Sana yazmıyorum bu mektubu. Gecenin bir yarısı yapacak daha iyi bir şey bulamadım sonra belki bir ılık duş da alırım. Beni geceleri arama demedim mi ben sana. Rüyalarınla yetinsene. Kocaman oldun. Yalnızlıktan korkmamayı ne zaman öğreneceksin. Bak bana öğrendim ve sınıfı geçtim. İLD, sen ne acayip bir şeysin, cinsiyetini bile bilmiyorsun. Kabul et artık, Kadınsın ve bana benziyor gözlerin. Bence öyle, bence kadınsın sen.. Erkek olmaya çalışmayı bırak. Başından beri söylüyorum, üzerine alınma bu mektubu sana yazmadım. Okumak istersen okuyabilirsin, kimseden korkum yok benim, kimseden gizlediğim bir şey yok, yalancı deme bana, yalancı değilim… Yabancı mı dedin, yabancı olabilirim ama yalancı değilim. Yalancı yabancı sensin. Yabancı yalancı da sensin. Bak yine kavga edeceğiz.En iyisi ben gidip ılık bir düş-alayım...!

9 Şubat 2009 Pazartesi

A-B-C


A
Azınlık olmak için fazla sıradan
Bir hayvansın sen
tarlada oyalanan köstebek
ben miyim o
kör-kös
tebek


B
Bekleyişin kara filminde gereksiz bir dekorum sadece
cevabını asla bilmeyeceğim bir sorunun bulanık gölgesi gibi
kaçtıkça kendime yakalanıyorum
bir o yana bir bu yana koşturan bodur tavuklar gibi
telaşımın sebebini bilmiyorum.

C
Cennetten kovulan günahkâr kedi,
yaşlı güvercinin cenazesinde aç bir seyirci gibisin
şimdi
sadece
zamanın İncil’de geçen bölümünü
ezbere bilmek kadar can sıkıcı bir hal içindesin
cambaz kedi,
düştün sen
cevabını bilmediğin bulmacanın
soldan sağa ikinci sütunundan.
Geçmiş Olsun, canın sağ olsun

Elma ile kurdu

Sokakta, annesinin elini kaybetmiş
yeşil gözlü küçük kızı düştüğü kimsesizlikten
kim kurtarabilir?

Elma şekeri mi
yoksa Elma’nın kurdu mu?
Elma mı masum, kurdu mu?

Peki hangisi kurban?

Cevapsız sorular bunlar,
cevabı Elma’nın içinde saklı…

Cevabı bir tek Elma Kurdu biliyor.
Bilmesi
gerekiyor.

Ne ağaç ne de orman,
Elma’nın içini merak ediyor.
Elma, ben kadar yalnız.
Ve ben kadar kırmızı
Ne yaz-ık
-ki