
Deneme: Bir sese sesleniş...
Ne olduğunu anlayamadım, birden her yer karardı. Oysa az önce bir kaç saniye önce, aydınlıktı. Görüyordum... Yoksa birileri ışığı mı kapattı... Birileri beni korkutmaya mı çalışıyor? Ama Kim? Burada yalnızdım ben, bir kaç saniye önce sadece ben vardım, tek başıma. Puslu gri İstanbul’u izliyordum... Hala karanlık... Gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışıyorum. Belki bir yerden sızan ışık görür ve buradan çıkabilirim... Hayır yok. Olmuyor. Her yer çok karanlık... Korkmaya başladım... Seslendim... Kimse var mı?
Bir süre sonra bir ses... Bir buğulu ses...
—Korkma
—Kimsin... Göremiyorum seni... Neler oluyor anlamıyorum... Göremiyorum...
—Hiç görmedin ki... Ne zaman büyüdün o zaman sanmalarını görme sanmaya başladın
— Hep gördüm, yanılıyorsun, hep baktım ağaçlara, denize, martılara, aynada kendime.
—Yanılıyorsun... Hiç bir zaman görmedin... Sandın... Sanmalardan ibaretti gördüğün sandıkların...
—Bu oyunu sevmedim
—Sevsen de sevmesen de başladın bir kere, aydınlığı bulana kadar sürecek bu oyun...
—Gitmem gerekiyor, gitmeliyim.
—olmaz...
—sus...
—olmaz...
Bir "ses" ile hiç kavga etmemiştim, ne yana dönsem sadece siyah, sadece kara... pes etmek istedim... vaz geçmek... Kabullenmek... Karanlığa bırakıp kendimi - yok olmak...
—seni duyuyorum... Sendin buraya gelmeyi isteyen... Kendin... Ta kendin... Bizzat kendin...
—ben sadece puslu İstanbul’u seyrediyordum...
—farkına vardığın an, işte o an... İstanbul’a bakıyordun... Ve neye baktığını anlamaya çalışıyordun...
—anlamıyorum, anlayamıyorum.
—içindesin, kendi içinde, kendi karanlığına girdin, bunu başardın, simdi çıkmak için bakman gerekiyor, daha da içeriye, en derinine, solucanın içinden geçer gibi, saklanma, durma, bekleme.
—şimdi biraz anlıyorum seni, bir tür boyut değişimi. Ancak filmlerde olur sanıyordum.
—sayılır.
—ama hep burada kalmak istemiyorum... Sandığım her şeyi seviyorum ben. Benim sanılarım onlar.
—gerçekten görünce, gerçekten seveceksin... Sandığından daha çok.
—peki, ne yapmalıyım... Bu karanlık gezegenden nasıl çıkacağım...
—bulacaksın... Bulmak istediğine inandığında... İnandığında kendine. Kendine inandığında.
Birden bir ışık, bir yol belirdi önümde...
Yürüdüm...
Sinekleri düşündüm...
Ne olduğunu anlayamadım, birden her yer karardı. Oysa az önce bir kaç saniye önce, aydınlıktı. Görüyordum... Yoksa birileri ışığı mı kapattı... Birileri beni korkutmaya mı çalışıyor? Ama Kim? Burada yalnızdım ben, bir kaç saniye önce sadece ben vardım, tek başıma. Puslu gri İstanbul’u izliyordum... Hala karanlık... Gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışıyorum. Belki bir yerden sızan ışık görür ve buradan çıkabilirim... Hayır yok. Olmuyor. Her yer çok karanlık... Korkmaya başladım... Seslendim... Kimse var mı?
Bir süre sonra bir ses... Bir buğulu ses...
—Korkma
—Kimsin... Göremiyorum seni... Neler oluyor anlamıyorum... Göremiyorum...
—Hiç görmedin ki... Ne zaman büyüdün o zaman sanmalarını görme sanmaya başladın
— Hep gördüm, yanılıyorsun, hep baktım ağaçlara, denize, martılara, aynada kendime.
—Yanılıyorsun... Hiç bir zaman görmedin... Sandın... Sanmalardan ibaretti gördüğün sandıkların...
—Bu oyunu sevmedim
—Sevsen de sevmesen de başladın bir kere, aydınlığı bulana kadar sürecek bu oyun...
—Gitmem gerekiyor, gitmeliyim.
—olmaz...
—sus...
—olmaz...
Bir "ses" ile hiç kavga etmemiştim, ne yana dönsem sadece siyah, sadece kara... pes etmek istedim... vaz geçmek... Kabullenmek... Karanlığa bırakıp kendimi - yok olmak...
—seni duyuyorum... Sendin buraya gelmeyi isteyen... Kendin... Ta kendin... Bizzat kendin...
—ben sadece puslu İstanbul’u seyrediyordum...
—farkına vardığın an, işte o an... İstanbul’a bakıyordun... Ve neye baktığını anlamaya çalışıyordun...
—anlamıyorum, anlayamıyorum.
—içindesin, kendi içinde, kendi karanlığına girdin, bunu başardın, simdi çıkmak için bakman gerekiyor, daha da içeriye, en derinine, solucanın içinden geçer gibi, saklanma, durma, bekleme.
—şimdi biraz anlıyorum seni, bir tür boyut değişimi. Ancak filmlerde olur sanıyordum.
—sayılır.
—ama hep burada kalmak istemiyorum... Sandığım her şeyi seviyorum ben. Benim sanılarım onlar.
—gerçekten görünce, gerçekten seveceksin... Sandığından daha çok.
—peki, ne yapmalıyım... Bu karanlık gezegenden nasıl çıkacağım...
—bulacaksın... Bulmak istediğine inandığında... İnandığında kendine. Kendine inandığında.
Birden bir ışık, bir yol belirdi önümde...
Yürüdüm...
Sinekleri düşündüm...
Yalnızlığımda ki beni gördüm...
Gövdemden çıkan ışığı gördüm.
Gövdemden çıkan ışığı gördüm.
Kendimi gördüm...
Yola cıktım... Yola cıktım... Yola cıktım... Yola cıktım...
Ben kendimden çıktım.
Yola cıktım... Yola cıktım... Yola cıktım... Yola cıktım...
Ben kendimden çıktım.
Emel Garip
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder